Seçime günler kala aklımda sadece bu alegori dönüp duruyor. Bu süreçte, mağaranın dışındaki yeni bir gerçeklikle tanışmak ve bu bilgiyi paylaşarak toplumsal farkındalığı artırmak benim için önemli bir adım da diyebiliriz.
Felsefe, insanın varoluşsal soruları sorgulamasına, düşünmesine ve anlam arayışına yönlendiren bir disiplindir. Günlük hayatımızda karşılaştığımız olaylar, ilişkiler ve deneyimler aslında derinlemesine bir felsefi bakış açısıyla incelendiğinde bize pek çok şey öğretebilir. İnsanın içsel yolculuğu, dış dünyayla olan etkileşimlerinden çok daha derin ve anlamlı bir boyuta sahiptir. Platon'un mağara alegorisinde olduğu gibi, çoğu zaman kendi içimizdeki sınırlamalar ve toplumsal normlar bizi gerçeklikten uzaklaştırabilir. Ancak bu içsel yolculuk, kendimizi keşfetme ve gerçek özümüzü bulma sürecidir.
Platon Mağara Alegorisine göre, bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmişlerdir ve bu insanlar başlarını sağa ve sola çeviremezler, sadece karşılarındakini görebilmektedirler. Doğuştan beri bu mağarada bulunan insanlar, mağaranın girişinden yansıyan nesnelerin gölgelerini görür ve bunları gerçeklikleri olarak algılarlar. Nihayet bir gün bu insanlardan bir tanesi zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. Mağarayı terk eden bu insan, mağaranın dışında yeni bir gerçeklikle tanışır ve duvarda gölgelerini gördüğü nesnelerin gerçek olmadığının farkına varır. Bunu mağaradaki arkadaşlarıyla paylaşmak üzere mağaraya geri döner. Mağaradaki arkadaşları ise mağaranın dışında farklı bir gerçeklik olduğuna inanmazlar ve bu insanlara mağaranın dışındaki gerçekliği aktarabilmek de imkânsızdır. Platon'un düşüncesi bu alegori üzerinde şekillenir. Ona göre nesneler ve idealardan oluşan iki ayrı dünya vardır. İnsan bedensel olarak nesneler dünyasına aittir ve orada bulunmaktadır. Ancak ruhen bir zamanlar bulunduğu idealar dünyasından izleri kendisinde taşımaktadır. Alegoride mağaranın toplumu, zincirin o toplumsal yapı içerisinde var olan kuralları, mağaranın duvarına yansıyan gölgelerin toplumda kabul edilen doğruları sembolize ettiği ileri sürülebilir. Buna göre zincirini kıran birey, gerçek hakikatin peşine düşen bir filozof olduğu kadar sorgulayan insanı da temsil etmektedir. Platon'un mağara alegorisinde de gölgelerin yanıltıcı özelliği üzerinde durulmaktadır. Mağarada bulunan tutsakların tüm gerçekliği ve hayatı duvardaki gölgeler olarak algılaması ve daha sonra bazı tutsakların mağaradan kurtulma şansı yakalaması gerçek hayatla karşılaştıklarında bocalamaları anlatılmaktadır.
Günümüzde yaşadığımız gerçeklik de böyle değil mi?
Zincirlerini kıran o insan; düşünen, sorgulayan insanın ta kendisi değil midir?
Peki sen hangi gerçekliği kabul ediyorsun, mağaradan çıkmaya ne dersin?
Yorumlar
0 comment